Bu Blogda Ara

21 Aralık 2011 Çarşamba

Banyo


Banyo yapmak benim için çok çok önemlidir. Çoğu zaman çok üşensem de bunun sebebinin yıkanmak değil yıkandıktan sonra saçlarımı kurutmak olduğunu farkındayım. Saçlarımı kısacık kestirmemin başlıca sebeplerinden biri de budur. Banyodan sonra uyumak isterim hep hatta çoğu zman bornozumla uyumak isterim. Küçükken annem hasta olursun diye izin vermezdi. Bilinçaltıma işlemiş olmalı ki hala cesaret edemem. 


İnsanın en temel ihtiyaçlarından biridir yıkanmak, arınmak. Bu yüzden de bir evin en önemli kısmı banyodur bence. Banyo en temiz, en steril olması gereken yerdir. Özellikle de evi kiralıyacaksanız işte banyo ilk dikkat etmeniz gereken yerdir. Daha önce tanımadığınız insanlarla aynı banyoyu kullanmak beni fazlasıyla rahatsız eder. Banyonun tertemiz ve bana ait olmasını isterim. İçinde  geniş ve suya dayanıklı dolaplar olmalı. Kimi evlerde çamaşır makinası için ayrı odalar var kimileri de çamaşır makinasnı mutfağa kurar. Benim şimdiye kadar bütün evlerimde çamaşır makinam banyodaydı ve böyle daha kullanışlı olduğunu düşünüyorum çünkü kirli sepetleride banyoda yer almalı. Havluları, bornozları yerleştirdiktan sonra sıra gelir kozmetik malzemelerini yerleştirmeye.

Pamuk, wc kağıdı, makyaj malzemeleri, şampuanlar, duş jelleri, saç bakım kremleri, taraklar, lifler, diş fırçaları, bin türlü diş macunu-gargara vs. Sıra gelir deterjanlara; beyazlar için deterjan, siyahlar için deterjan, renkliler için ayrı bi deterjan daha sonra yumuşatıcı yok kireç koruyucu yok beyazlar bembeyez olsun diye soda.... Eee bide evin temizliği var tabii. ahşaplar için spreyler, yer için kokulu deterjanlar, olmazsa olmaz domestos, kireç sökücü, yağ sökücü vs vs... Bunları da yerleştirdikten sonra paspaslar var tabii. Banyo da ıslak ıslak gezersen kayar düşüverirsin sonra. Küvetin\duşakabinin hemen çıkışına bi ayak havlusu, lavabonun altına bir parça daha son olarak da klozetin önüne bi parça daha koyduk mu tek bir işlem kalır oda banyoya çöp ve wc fırçası  ve wc kağıdı askısından oluşan setlerden koyduk mu ohh banyomuz kullanıma hazır olur. Dekor için bazı ayrıntılar kullanılabilir. Diş fırçası ve sabun için setler var mesela. Ayna da banyoda çok fark yaratabilir.

Küvetler için neşeli tıpalar yada duşlar için neşeli duş perdeleri kullanılabilir. Öğrenci evlerinde çok sık yapılır kapıya bazı uyarılar asılır mesela şöyle kullanın böyle kullanın diye! Banyo avizeleri de evin hiç güneş görmeyen bu kısmı için bir önem taşır. ( Benim saçma evim yazlık mantığında yapıldığı için evin güneş görmeyen kısımları oturma için kullanılmış bu durumda güneş banyonun olduğu taraftan doğuyor ve gün boyu güneş görüyor. Biraz acayip yani neyse) Bir de hiç anlamam banyonun ışık açma kapama düğmesi hep banyonun dışına yapılır. Ne alaka bütün odaların içinde de wc banyonun niye dışında...


Konumuza dönecek olursak ; banyo sanattır. Kimileri saatlerce yıkanır, wc de gazete dergi vs okur. Ayna karşında saatlerini geçirir. Banyo da çok vakit tüketir. Tertemiz olunur hatta kimisi yıkandıkça günahlarından arındığına inanır. Çok stresli anlarda da güzel bir banyo da yapmak iyi gelebilir.

Şimdi gelgelim bu yeni banyo tasarımlarına!  Bakıyorum da bu yukarıda saydığım maddelerin hiç birine ihtiyaç yokmuş gibi sanki ev komple bi banyo başkada bişey yok!!! Küvet var ama etrafında duşakabin yok. Şıpşıp yıkancaksın heryer ıslancak sonra gelcek kim temizlicek orayı? Herkesin evinde Katya'lar dolaşmıyor dimi? İnsanın satan adama bunları sorası geliyor yani küvet alana haftada bir temizlik hizmeti bedava mı diye. Neymiş zen tasarım banyo. Bitki olcakmışta akvaryum koysak süpermişte bla bla bla. Bunları geçin. Tasarım banyoları da sizin için banyoyu ısıtacak, küvete taze sıkılmış portakal suyu getirecek, çıkınca bornozunuzu size uzatacak, çıkınca etrafı temizliycek bir Katya'nız varsa buyrun değerlendirin. Yoksa benin dinleyin canlarım :)


Ben bu aralar kocamaaannn sıcacık bir banyonun hayalini kuruyorum. Türk hamamı da olabilir. Sıcacık göbek taşında hatta yıkanma zahmetine bile katlanmazken tertemiz olup üstüne hoş kokulu yağlarla bir masaj olsa ohhh ne rahatlarııım yaa. Kaslarım gevşer masa başında tutulan belim boynum rahatlar. Hadi herkese neşeli mutlu tertemiz banyolar :) Yıkanın, temiz temiz gezin bakalım :)





16 Aralık 2011 Cuma

bir arınma planı


Hayalimde hep 2. el kıyafetlerin satıldığı bir butik açmak var. Aslında bunlardan internette bolca bulabiliriz fakat ben somut bişeyler olsun istiyorum. İnsanlar gelip butiğimde seçe seçe deneye deneye 2. el kıyafetlerden alabilsinler ve kendi kullanmadıklarını da bize satabilsinler istiyorum. Hem para kazanabilir hemde çok çok ucuza yeni kıyafetler alabilirler diye düşünüyorum. Bu böyle bit pazarı gibi bir zihniyet değil yai öyle eski püskü şeyler olmamalı. Belki de sadece bir kez kullanılmış vermeye atmaya kıyılamamış ürünlerden bahsediyorum. Hepimizin aldıktan sonra pişman olduğu, aslında tarzı olmayan ama o an yanılıp aldığı ürünler vardır yada giydiğinde kendini güzel hissetmemiştir kötü bir anı yaşamıştır ve bir daha  asla hatırlamak istemiyordur vs. İstanbulda da böyle butikler çok var özlellikle nostalji ve antik şeyler için. Fakat benim hayalim daha güncel şeyler. Bu sezon alıpta hiç giymediğim kıyafetler var mesela ve evim büyük olmasına rağmen (üstelik sadece kızkardeşimle yaşıyorum) bir türlü sığamıyoruz dolaplara. Hurçlardan, yatak altına sıkıştırılmış valizlerden de bıktım. Artık butik hayalimi bir kenara bırakıp bu kıyafet aksesuar vs. elden çıkarmak istiyorum. Bir nevi detoks yani. bugün ürünleri seçmeye başladım çok yakın zamanda satışa sunacağım bu siteden.

7 Aralık 2011 Çarşamba

çok istiyorum

Hayatta gerçekleşmesini istediğim çok şey var. Satın almak istediğim ve de parayla alamayacağım şeyler var. 23 yaşında olmama rağmen hala hangi şehirde yaşayacağmın, kiminle evleneceğimin, nasıl bir işte çalışacağımın belirsizliği var. Bu sinirimi bozuyor. Küçükken sorulan büyünce ne olcaksın sorusuna verilen yanıtlardaki hayal gücüm de yok artık. Sınırlayıcılar, belirleyiciler var hayatımda. Aldığım bir eğitim ve bunu  getirdiği beklentiler var.
Mutlu olabileceğim bir işim olmasını istiyorum. Güzel bir öğretmen omak istiyorum.Ayrıca henüz evlenmeyi planlamasamda en azından kiminle nerde nasıl evleneceğim belli olsun istiyorum. Hedefe yönelme amacıyla:)
Güzel bir evim olsun istiyorum bak bunu parayala satın alabilirim mesela ama işte yine önce bir iş ve hangi şehirde yaşayacağımın belli olmasını istiyorum. O evi süper parçalarla dayayıp döşemek istiyorum. Rahat huzurlu güneş gören çokta büyük olmayan bir ev. İçinde sarı bi koltuk istiyorum mesela. Dvd ve kitaplarımı sıkıştırmadan dizebileceğim büüüüyüük bir kitaplık olsun bide. O zamana Haydarberk (kedim olur kendisi) hala hayatta olursa (inş.) o da benimle güzel evime gelsin istiyorum.
Mükemmel yemeklerimi yapabileceğim tam donanımlı bir mutfak istiyorum ayrıca Alsancakta bi mağazada gördüm pembe buzdolabı var. Forumda da sarı ocak var onlardan alıcam. Mutfağım renkli cennet gibi olsun istiyorum. Yaptığım yemekleri dostlarımla paylaşabileceğim bir yemek odam olsun istiyorum. Evime sadece sevdiğim insanlar gelsin, zorunluluklar olmasın istiyorum. Akrabalardan, dedikoducu teyzelerden, kıskanç amcalardan, sende görüp aynısını alıp sana satan lanetlerden evime kimse gelmesin istiyorum.

Bide kırıp döken çocukları uzaklaştırdık mı bak ev daha huzurlu oldu gerçe sadece çocuklar kırmıyor geçen gelen temizlikçi ve ekip arkadası annem disneyland'den aldığım t harfinin swaroski taşlarla işlenmiş olmasıyla beni cezbeden tinkerbell bardağımı , evet 1 kez bile kullanmaya kıyamadığım o canım kupayı paramparça etmişler. Sinirimden resmen ağladım keşke evim pis kalsaydı da o sağlam dursaydı. İşte kırılmayan eşya, pislenmeyen ev istiyorum.
Bide bitmeyen para istiyorum. Arabamı pembe kaplatmak istiyorum hatta şanzımanı komple söktürüp otomatikle değiştirmek istiyorum falan böyle de saçma hayallerim var. En saçması her sabah Jetgillerdeki gibi içine girilen asansör tarzı bir kabinde bir kaç tuşa bastıktan sonra nereye göre ne tarzda giyineceğimi seçtikten sonra o kabinin beni düzenlemesini istiyorum. Saçımdan makyajıma kadar yani supernatural güçler de istiyorum.
Sevdiğim insanlara almak istediğim hediyeler var. Mesela Aslı'ma almak istediğim LV çanta var.
Neyse ki fiziksel taleplerim yok. Boyum daha uzun olsun, ne bileyim saçlarım düz olsun, popom küçücük olsun diyen kızlardan değilim. Bu konuda bi talebim yok ama sadece mikroplar peşimi bıraksın ve bağışıklık sistemim güçlensin istiyorum.
Almak istediğim ayakkabılar var. Bitmeyen tükenmeyen ayakkabı istediğim var.

Bitmeyen bir dünya turuna çıkasım var alıp başımı gidesim işte böyle de çelişkili bi bünyem var içimde ki biri ev döşerken diğeri alıp çantasını gidiyor buda ikizler burcunun en lanet özelliği.
Çok mutlu eden insanlar istiyorum; güldüren, gezdiren, öğreten, öğrenen insanlar. değişikliğe açık, babam gibi çalışkan insanlar istiyorum etrafımda. Annem gibi becerikli komşular istiyorum bana pasta börek getirsinler diye:)
Bitmeyen yaz istiyorum, olmayan soğuk istiyorum. Bunun için araştırdım. Sydney'e taşınmam gerekiyormuş. Yılın sadece 15 gün kadarı güneşsiz oluyomuş.Tam benlik işte.

Bir tane yüzük var beğendiğim böyle kral tacı şeklinde. Adımın anlamı olduğu için midir bilem çok severim ben taç sembollerini. İşte onlardan istiyorum bide dövme yaptırmak istiyorum ama desene karar veremiyorum ve sıkılırsam ne halt etcem diye korkuyorum vazgeçiyorum. Bide canım acır diye tırsıyorum. İşte böyle bir sürü şey istiyorum ama içimde en ufak bir hırs, azim, çalışma gücü yok. İçimde ki heves, istek aşamasına bile geçemeden sönüveriyor. Nedendir bilmem bu bezginliğim 50 yaşında gibi hissediyorum ve bundan hemen kurtulmak istiyorum. İstiyorum, istiyorum, istiyorum...

25 Ekim 2011 Salı

Cam Fanus

 

  Cam fanuslar vardır bilir misiniz? Kendime en güzellerinden almak istiyorum.  Süs veya akvaryum olsunlar diye değil. Yada pişirdiğim lezzetli kekleri masamın üstüne koyabilmek için değil. Bu cam fanuslar beni korusunlar diye. Çünkü hiç bir halt işe yaramıyor beni pis mikroplardan korumaya.

   Kendime beslenme uzmanlarının tavsiye ettiği şekilde bir beslenme düzeni oluşturdum. Daha öncede belirttiğim gibi  bunu yemem dediğim hiç birşey yok. Öyle bir beslenme şekli ki haftanın belli günleri kırmızı et belli günleri beyaz et tüketiliyor. Sebze günleri belli; kereviz, enginar, karnıbahar hatta pancara kadar uzanan seçenekler mevcut. Özellikle evde yemek yemeye çalışıyorum ki içime sine sine tertemiz lezzetli olsunlar diye. Meyve pek tüketemesem de gayret ediyorum en azından. Olmadı onlardan tatlı falan yapıyorum ki sırf yensin diye. İnanılmaz derece süt tüketiyorum hatta süt ve çikolatanın bağımlısı olduğumu kabul ediyorum. bunun yanı sıra pekmezler, zencefiller, bilimum bitki çayları vs. tüketiliyor şifa niyetine. Ekstradan balık yağı içiyorum her gün iki tane ama hala 48 kiloyum ve hala hasta olmayı başarabiliyorum!!! Ne bünyeymiş be kardeşim!!!
Doktorlar küçükken hiç anne sütü almamış olmama bağlıyor tüm bunları ama telafisi mümkün değil bu saatten sonra hem sunum kötüymüş ben ne yapabilirim ki :)

   Nitekim alıcam şu cam fanuslardan kendime göre bi tane. İçinin sıcaklığını da ayarlıycam 28 dereceye ohh mis... Öyle yaşayıp gidicem bundan sonra. Maximum koruma nasıl olurmuş görsün millet :)

    Bakarsın zamanla ses yalıtımı falan da yaptırırm da duymak istemediklerimden de kurtulurum böylece...

12 Ekim 2011 Çarşamba

Yaz Bitmese


    Malum okul açıldı yaz da bitti. Benim yine kış uykusuna yatmam lazım. Şuan faranjit sebebiyle 4 gün raporluyum. Öksürmekten karın kaslarım gelişti, güçlendi. Bademciklerimi söküp satsam para etcek boyuta ulaştılar. Zencefiller, ıhlamurlar hak getire... İçim dışım bitkisel zımbırtı oldu. Bu raporun tek bir artısı oldu ki onu da şuan fark ediyorum; yeniden yazabilmek için vakit oluştu :)
    Yazın bitmesini kabullenemediğim için hala gardırobumu yenileyemedim. Kışlıklar hala tıkıştırılmış bir halde unutulmuş köşelerde yazlıklarımsa hala baş köşede duruyor. Bu kış meraklısı insanlara sinir oluyorum. Deri ceketler hatta ugglar çıkmış ortaya. Bu soğuk havada yağmur altında ben sizlere hala yazdan bahsedeceğim: 
Sezon finalini Çeşmede yaptık. 24 eylülde hala denize girebiliyor olmak İzmir'in bize sunduğu bir nimettir. Mg, C. Hct. Ş. ve Mn ve ben mükemmel uyumlu bir ekip oluşturarak atladık arabamıza ve soluğu Çeşme'de aldık. Yolda giderken atıştırmalık diye alınan Biscolatanın pia sına bayıldım.O günden beri de bağımlısı oldum.
 Sörfçülerin mesken ettiği Alaçatı sahilinde güneşin kumun ve denizin tadını çıkardık.


Bütün gün rüzgarında etkisiyle nasıl yandığımızı fark etmeyip bi kaç ton daha koyulaşmanın verdiği mutluluklar kendimizi alaçatının pazarına atıık. İnanılmaz güzel sebzeler aldık. Kabak çiçekleri, süt mısırlar, minnancık domatesler... hatta ilk kez deniz fasulyesi gördüm.
Bu kabak çiçeğinden süper zeytinyağlı dolma yapıyorlar.Ben ilk Bodrum'da keşfetmiştim ama Çeşme'de yediklerimde gayet lezizdi.Bana midye dolmayı hatırlatıyor tadı hep. Pazardan sonra Alaçatının çarşısında gezdik. Entersan biblolar, el yapmı güzel bileklikler vardı. İnsanın herşeyi alası geliyor. En lezzetlisi tarçınlı minik lokmalardı. İzmir'in lokmaya olan düşkünlüğünü bilmeyen varsa onuda anlatıvereyim :) İzmirde gezerken bir sokakta lokma dağıtan insanlar görebilirsiniz. Bi düğün, bi cenaze hatta sebep Karşıyaka-Göztepe maçı bile olabilir. Bunun için şirketler var arıyorsunuz geliyorlar istediğiniz yere kuruyorlar düzeni. Ohh sıcak sıcak lokmalar yeniyor mis gibi. Almanız için ısrar ediyorlar hatta bazen sıraya giriyosunuz bu lokmalardan alabilmek için .
Dönüşte birde balık yiyelim dedik. Ve düştük yollara Balıklıova'ya gdebilmek için. bol virajli uzun yollardan sonra vardık Balıklıova'ya. Balıkçııyla baştan anlaşıyorsunuz. şu kadar kişiyiz ve şunlardan yemek istiyoruz diye. Afiyetle balıklarımız mezelerimizi yedikten sonra adamın bize ballandıra ballandıra alattığı helvaları beklemeye başladık. Hepimiz farklı beklentiler içindeydik. ben güveçte eritilmiş cevizli sıcak bi tahin helvası hayal etmiştim ama önümüze komedi dilimlenmiş bu bakkallarda bile satılan helvalardan geldi. Helvalardan da payımızı aldıktan sonra evlerimize döndük. Yazın bitmesinin verdiği buruklukla bir sonraki yaz tekrar geleceğimiz yerleri not alıp beklemeye koyulduk. Haydi neşeli sıcak güzel yaz!!!hemen geri gel bekletme bizi...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Farklı Lezzetler

Yediğin içtiğin senin olsun, gezdiğin gördüğün yerleri anlat bakalım diyenlere inat bu tatilde ne yedim ne içtim içerikli bir yazıdır. Ben farklı lezzetler denemeye bayılırım ve şunu asla yemem dediğim hiç bir şey yoktur. Etinden, sütünden, sebzesinden, meyvesinden son zerresine kadar faydalandığım şu dünyada şükürler olsun ki hayatımda asla 50 kilo bile olamadım. Ol(a)madım diyorum çünkü dönem dönem hedeflediğim olmuştu. Mesela geçtiğimiz yıllarda tamda havacılık sektörüne el atmışken kabin memuru olmaya karar vermiştim hemde okulu bırakıp!!! Boy ve kilo oranına sahip olmadığım için bana şimdi git 3 ay sonra ki elemelere kilo alda gel dediler tam 51 kilo olmam gerekirken 3 ay sonra sınav günü gittigimde 50 kio çıktım kabul etmediler beni fakat akşamüstüne kadar süre tanıdılar kadınlardan biri tembih etti sakın tuvalete gitme diye:) Ben akşama kadar yedim yedim içtim :) Sonunda tartıldım ve tam 51 kilo çıktım ilk sorum tuvalet ne tarafta olmuştu:) Kilo aşamasını geçsemde o meslek bana nasip olmadı (iyikii) bende okuluma devam ettim. neyse konumuza dönelim ilk olarak olarak tarte flammbe yedim.
incecik hamur üzerine sizin seçtiğiniz malzemelerle yapılmış, pizza-pide arası bişey. Fransız mutfağında öenmliymiş ama ben Almanya 'da da denk geldim bu yemeğe. Fransanın bence en güzel lezzetleri şüphesiz ki tatlılarıydı. Sufle ve kruvasanlara bayıldım. Macaronlar da cabası :)
Kruvasanların yanında sıcak çikolata ve tadımlık reçeller harikaydı.
Macaronlardan düğün pastası bile yapıyorlar.
Marketlerin çikolata reyonlarının yanı sıra kek reyonları var. Çikolatalı ekmekler var dayanılmazzzz.

Nutellanın Türkiye'de satılmayan atıştırmalık versiyonları var tam benlik:) böylelikle nutella sadece evde yenilebilen bişey olmaktan çıkıyor.

Bunlardan Türkiye'de de olduğunu iddia edenler var fakat ben hiç denk gelmedim bağımlısı oldum varsa bilen söylesin lütfen.
bu naneli şekerlerin içinde çikolata var. Ben küçükken bizim mahallenin bakkalında da satılırdı. Bulunca çocukluğuma döndüm bunlar da çook güzeldi.


Bu bademli pasta yanında sütle mükemmel oluyor. Almanya'da yağan yağmurda topuklu ayakkabıyla 2 market gezmeme sebep olan sonunda afiyetle yenen bu pasta için dayıma ve Berlindeki Bolu marketler'e minnettarım :)

Asia box'lar var sokakta ayak üstü satılan noddle ben sebzelisinden yedim iki kez beğendim güzeldi doyurucu ve ucuzdu. Ve belkide yaptığım en saçma şey sushi yemekti hemde Fransa'da moulin rouge'a gittiğmde ne alaka sushi
Somon çok severim ama bu kadarı bana bile fazla...


Domatesin her rengi var. Bana saçma geldi
Kurutulmuş meyve pazarları var. Ananas kurusu ve muz kurusu benim favorimdi.

Schloss Rastatt'ta sarayın bahçesinde yapılan kısa gezinti ve ardından yenen bu mükemmel pasta unutulmazdı.


Berlin'de Arap restaurantına gittik ve Sultani denen bu yemeği yedim hatta yiyemedim çünkü 3 gün yesem bitiremezdim. Porsiyonlar o kadar büyüktü ki...
Bu da Fransız mutfağından bir örnek; soslu somon vs.

Bu sebze'de rhubarb-mış. Fransa'da tanıdım ama Türkiye'de de ravent olarak biliniyormuş. Bide hayatımın en lezzetli mısırlarını, Egelilerin tabiriyle 'darı'sını Almanya'da yedim. Havasından mıdır GDOsundan mıdır bilmem ama çok tatlıydı.
Yeni şeyler keşfetmek, tatmak güzeldir. Yeniliklere açık olmanız dileğiyle...


10 Ağustos 2011 Çarşamba

yaslanacak omuz sendromu

Insanlar bazen bu sendroma yakalanır. Gerçekten basini yaslayacak bi omuz arar. Bende ararim bazen hemde yasin kemale ermesiyle insan bu donemde yaslandığı omuzlar, omrunun sonuna kadar yaninda olacak mi bunu merak ediyor. Sorguluyor. Bi kere her omuza yaslanilmiyor, yasladigina da hemen guvenilmiyor. Zor bu isler.
Omuz var cikarci; sen bu kafayi buraya yasladin ama diyor...
Omuz var icten pazarlikli; yaslan yaslan ben biliyorum ne yapacağımı sana diyor...
Omuz var karsiliksiz gunahini vermiyor; sen yasladın basini yeter simdi birazda ben yaslancam cekil diyor...
Ailem hayatta oldugu icin kendimi sansli hissediyorum cunku onlar lutfen benim omzuma yaslan diyebilen omuzlardan. Hic suphesiz uyuyakalabilecegin huzurlu omuzlardan.
Bu aralar baska bi yontem buldum kafayi dik tutma modu. Bukmuyorsun boynunu hic. Dimdik duruyorsun herseyin karsinda. Yaslanacak bi omuza da gerek kalmiyor.Mutlu mesut gecinip gidiyorsun. Tavsiye ederim yaslandiklarindan suphe edenlere.



5 Ağustos 2011 Cuma

gurbetten manzaralar episode 1

 gurbette hayat zor derler ya o buyuk bi yalan arkadas!
 bi kere bu gurbetin neresi olduguna bagli kimisi universite kazaniyor yurt icinde okumaya gidiyor ona bile gurbet diyor. gecceksin bu ayaklari! eger bi yer gurbet olcaksa o yerde kimseyi tanimamak, yol bilmemek, dil bilmemek hatta yiyeceklere bile yabanci olmak gerekir bence.gun itibariyle almanyanin baskenti berlindeyim ve sanki turkiyenin herhangi bir sehrinde gibiyim. herkes turkce konusuyor, her kose basi donerci olmus, marketlerde dimes meyve suyu-biskrem falan satiliyor. gelince topragi opucem ilk isim turk kahvesi icicem gibi cumleler kuramadim icimde kaldi arkadas! isyandayim !!! en buyuk uzuntumde biz bu almancayi gercekten ders olarak goruyoruz 3 kredi ustelik yazik degilmi bize? neden ogretiyorlar hakkaten anlamadim. kaybolma endisem bile yok her an bi hemseri muhabbeti anlatiyorlar yolu simdi abicim bak burdan gitceksin dopdogruuuu... hic bir yiyecege hasret kalmadigim gibi hayatimin en lezzetli misirlarinida burda tattim.malum yaz aylarindayiz ustelik ramazan. alisveris sirasinda yorulup kisa bir mola verme karari almisken asia restaurantlar var burda bufe tarzi ayak ustu o sebzeli makarnalardan yapip veriyorlar bende cok severim aldim bi tane tam parayi odedim ki ramazan oldugu aklima geldi dedim gavur ellerdeyiz kim tutar orucu ye gitsin sokakta. tam bu sirada bas ortulu 5-6 turk gecti kendime geldim.gercekten bir an olsun gurbette oldugumu hissedemedim meger yildiz tilbenin muhur gozlum diye bir sarkisi varmis onuda buranin radyosunda dinledim. en populer sarkicimiz ibrahim tatlises ve turkuler cok onemli simdi hayal edin turkiyede buyuksehirlerden birinde kirmizi isikta bekleyen arac ve gelen muzik : oy farfara farfara ates dustu salvara...abartisiz yasadim bunu. resmen boyle insanlarla karsilastim hele ki karadenizliler iyice belli etmisler kendilerini surekli horon modunda uyy ule laa gibi deyimler burda da hakim fakat pampis kanky janim falan duymadim daha turkiyedekiler kadar bozulmamis burdaki turkler korumus kulturu abartarak yansitmislar hatta paylasmislar doneri falan simdi ramazan pidesi yiyorum en sicagindan anlayacaginiz yasayamadim silayi en acilisindan;)

12 Temmuz 2011 Salı

uzuuuunnn tatilin baslangici

Upuzun tatilimin henuz basindayim. Vizemi kaptigim gibi solugu Fransa'da aldim. Ilk duragim Strasbourg. ilk gun bekledigimden cok daha sicak olan bu sehir inanilmaz yesil biyermis ama sicakligi geciciymis o gun bugundur sicak yuzu gormedim. Ustelik surekli yagmur yagiyor aslinda hic bana gore bi iklim degil ama burda olmak hosuma gidiyor. Heryere merakli gozlerle bakiyorum. Mesela marketlerde en sevdigim reyonlar cikolatalarin keklerin pastalarin oldugu reyonlar. Mukemmel seyler var Avrupa'da obezitenin daha fazla gorulmesinin baslica sebebi bu olmali.Onun disinda et reyonlarindan nefret ediyorum hatta burnumu tikayarak geciyorum beni en cok sok eden ise tavsanlar :S bu yasima kadar defalarca kez tavsan yedim.Ananem super pisirir ama bu haliyle 1 kezcik gorseydim hic ama hic yemezdim sanirim bundan sonra tuketmicem. Burda benzin istasyonlarinda pompaci dedigimiz abilerden yok herkes inip pasa pasa dolduyor benzinini. Tupcu amcalarda yok eve gelen herkes marketten aliyor tupunu kendi bagliyor:) ilk hafta daha fazla sabredemeyip hemen kisacik bir Paris turu yaptim. Paris en az istanbul kadar karisik ve kalabalik ama sanatin her dalindaki insan icin yasanasi biyer. insanin ufkunu actigi kesin ilk olarak arc de triomphe i gordum. Beyazlardan cok zenciler var sokaklarda. Champs elysees'de alisverisin dibine vurdum ama en cok icimde kalan lv cantalar oldu hepsini almak isteyip hicbirisini almadim.Pizza Pino da magrarita yedim ama memnun kalmadim acikcasi venedik pizzayi tercih ederim(Izmir- Alsancak). French manikur yaptirdim yaa;)) bide kruvasani memleketinde yedim. Notre Dame kilisesini gezdim ama tepeye cikmadim cunku inanilmaz sira vardi.Seine nehri kiyisinda yurudum bol bol yaya gezdim ki daha olmadik yerler kesfetmek istedim derken yol uzerinde Shakespeare and Company diye bi kitapci dikkatimi cekti iceri daldim ve yaklasik 2 saatimi orda gecirmisim farkinda olmadan.Blog adim olan gatsby the great gatsby kitabindan geliyor ve orda bu kitabin afisini gordum aslinda eski bi kitap neden hala orda bilmiyorum ama beni fazlasiyla mutlu etti. Louvre muzesine gittim nerdeyse tam bir gunum orda gecti sanatla edebiyatla ilgilenen herkes gormeli diyorum. Mona Lisa'nin orjinalini de gordum ohh icim rahatladi herkes onu sordu sadece o tanidik geldigi icin mi bilmem! yolda gordugum Thomas Jefferson heykeline kankamla karsilasmis muamelesi yaptim tam komediydi:) bide bizim dikili tastan orda da var. hee tabiki Eiffel'e gittim cok ta bisi degil yani :S bence en guzeli Disneylanddi. mukemmeldi tam bir gunumu orda gecirdim binmedigim oyuncak kalmadi studyo kismi daha da guzeldi daha da dikkat cekiciydi benim acimdan hayatimin en guzel showlarindan birini izledim animagique diye bi gosteriydi yaklasik 40 dk surdu ama inanilmazdi. neon isiklarla yapilan eglenceli bi gosteriydi.isiklar dolayisiyla fotograf cekmemize izin verilmedi. Hayatimda hic binmedigim kadar metroya trene bindim. Trenlerde muzik aletleri calan amcalar beni cok eglendirdi. Bide che sigarasi var burda:) Ressamlar tepesine ciktim. Ordan yaya olarak Moulin Rouge'a gittim. Pigalle denen semtte inanilmaz gece hayati var ama Laleli tarzinda:) Sacre Coure en cok etkilendigim yerlerden biriydi. manzarasi mukemmeldi.dans edenler, gitar calanlar daha da romantik hale getirmisti o manzara unutulmazdi. Evler gotik tarzinda. bana hep Edgar Allan Poe'yu hatirlatti. Almanya'ya kadar gittim ama henuz orayi gezemedim. Iste tum bunlar baslangicti;)

24 Haziran 2011 Cuma

demek ki

demek ki neymiş ben sadece tatillerde merak sarıyorum bu blog işine en son ocakta yazmışım. üzerinden 6 ay geçmiş. bakalım neler değişmiş; 2. sınıf bitmiş başarıyla 3. sınıfa geçilmiş. edebiyat konusunda kişi kendini daha da geliştirmiş:) küçücük tatiller dışında (çeşme-urla gibi) hiç tatile çıkılamamış. bol bol kitap okunmuş. yeni yemekler denenmiş.saçma sapan programlar izlenmiş hayatımıza dahil olmuşlar. masterchef programının esintileri günlük dile dökülmüş hadi şu eti mühürleyelim gibi geyikler yapılmış:) bu arada nihat doğan'a karşı büyük bir nefret oluşmuş. p.s.:çok çabuk nefret edebilme yeteneğine sahibimdir. dostlarla gezilmiş tozulmuş ama bunların hiç birini paylaşmaya vakit olmamış.
Ancaaakk artık uzun bir tatil beni bekliyor. diretilen değil, istediğim kitapları okuyabilecek, istediğim saatte uyanabilecek, bol bol yüzüp gezilebilecek( malum mevsim benim mevsimimdir mutluluk kat sayım artar) vee en güzeli yeni yerler görülebilcektir:) artık hepsini keyifle paylaşmaya vaktim olacak. bu yaz benim için 21 haziranda başlar. en uzun gün olan 21 haziranı sevgili google yazın başlangıcı olarak kutlasa da ben doğum günüm olduğu için kutlarım. yani 3 gündür başlamış olan yaz için çok heyecanlıyım ve hiç ama hiç bitmesin istiyorum.

28 Ocak 2011 Cuma

bakalım nasılmış?...

bayadır niyetliydim bu işe...bidünya blog okudum, nedir? kimlerdir? neler yazarlar? neler yaparlar? diye... kimi gezip gördüğü yerleri, kimi yediği yemekleri anlatmış. bazısı aşkını ilan etmiş bazısı nefretini kusmuş burlardan. bi kısımda yaptığı el işi tasarım şeyleri falan koymuş sende şöyle yapsan olur gibilerinden videolar eklemiş.satışa sunmuş hatta:) hoş belki bende yaparım:) boş  boş yazılarda vardı tabii amaçsız şeyler onları da okudum:) ben niye açıyorum bunu diye sorguladığım zaman net bi cevap bulamasam da yazcak bişeyler bulurum dedim daldım olaya. oyalanmaya ihtiyacım var sanırım. çok boş vaktim olduğundan da değil anlatmaya dinletmeye meraklıyım.