Bu Blogda Ara

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Son zamanlar

     Son zamanlarda farklı günler yaşamaya çalışıyorum. Farklı kişilerle farklı mekanlara gitmeye çalışıyorum. Daha önce küçük bir şehirde yaşadığım için, sürekli aynı tiplerle, aynı mekanlarda, aynı yiyecekleri yiyerek görüşmenin ne sıkıcı bir şey olduğunu bilirim. Her zaman hayatımın rutine bağlamasından korkmuşumdur. Ayrıca etrafınızdaki insanlarla ilgili de ara sıra temizlik yapılması gerektiğini düşünüyorum. Benden size tavsiye bazı arkadaşlarınızla bir süre görüşmeyin tabii kırmadan sonra eğer özlemezseniz, o olsa şöyle derdi, o olsa böyle yapardı diye arkadaşınızın eksikliğini hissetmezseniz artık onunla görüşmesenizde olur. Belki acımasızca ama bence böyle...

Değişiklik için ilk olarak bir derneğe üye oldum. Sosyal sorumluluk işlerine vericem kendimi artık. Ayrıca İzmir'de yaşamama rağmen gittim Kuşadası'nda bir derneğe üye oldum. Git gel yol yapmak iyi gelir diye düşündüm. Böylelikle hiç tanımadığım insanlarla, hiç bilmediğim mekanlarda, daha önce tatmadığım yemekler yiyebileceğim. Hemde sosyal sorumluluk işleriyle gönlümü rahatlatacağım.





Bu Kuşadasında ilk kez gittiğim restaurantın linki. Yolu düşenlere şiddetle tavsiye ederim. Sahibi garsonluktan şefliğe yükselmiş daha sonra kendi mekanını açmış. Bu yüzden adı Şef Restaurant'mış. Hala kendi mekanında servis yapmaya devam eden mütevazı biri. Bizde dernek olarak kendisine ödül verdik bu başarılarından dolayı. Servis mükemmel lezzetler harika. Bizi midye dolma, patlıcan közleme gibi mezelerle süper bir yeşil salata karşıladı. Mekanın kendine has yemeği ise Dalgan. Aslında ısırgan otuna bu yörede dalgan diyorlar. Denizli'de de dalagan derler. Isırgan otu, mantar ve yumurta ile pişiriliyor ve sıcak servis ediliyor. Yumurtadan hoşlanmamama rağmen zevkle yedim.


İkinci sırada boyoz festivali var. Ben genelde bu tarz şeylerden hoşlanmam çünkü "bedava" olan yerde kesin bir sorun çıkar kuralı vardır bende. Ama dediğim gibi hadi değişiklik olsun dedim kurallarımı çiğnedim İzmir'de ilk kez düzenlenen Boyoz Festivaline gittim. Çay, peynir ve boyoz dağıtılacak insanlar sahilde oturup afiyetle yiyecek vs. Ama bir kalabalık ki...

Ne çay severim ne de boyoz!!! Arıca kalabalıktanda nefret ederim. Gezdik dolaştık  kalabalığın arasında. Klasik arabalar ve Harley motorlar vardı sahilde, onları seyrettik imrene imrene. Tabii o sırayı beklemektense ölürüm daha iyi diyerek attık kendimizi Reyhan'a. Burası da İzmir'in en meşhur mekanlarından biri fakat o kadar uzun yıllardır hizmet vermekte olması mekan içerindeki yaş ortalamasının 70 olmasına sebep olmuş. Pastaları mükemmel, frambuazlı pastası dillere destan fakat biz kahvaltı için orda bulunduğumuzdan dolayı Piramit tost seçtik.


Tost bir tosta göre pahalı fakat gayet lezzetliydi ama yanında ikram edilen yeşillikler ve domates özensiz yıkanmıştı. Buda beni uyuz etti.

Birde Marina mevzusu var. Okulum Güzelyalı semtinde olmasından dolayı hergün gittiğim o semtte meğer bir marina varmış ta benim haberim yokmuş!!! Bir yat limanına göre biraz küçük gibi ama içinde bir sürü restaurant var. Biz bunlar içerinden Sipari'yi seçtik.


Gerçekten son zamanlarda yediğim en güzel balığı yedim. Yeşil salatanın içinde pek sık rastlanmayan çiğ pancar ve bıldırcın yumurtası vardı. Ben pek yumurta sevmediğim için ayıklamak durumunda kaldım eğer sizde sevmiyorsanız baştan belirtebilirsiniz. Servis mükemmeldi ve manzara çok güzeldi.  O gece Hıdırellez gecesiydi ve dolunay vardı. Belki benim ruh halimle alakalıydı bilmiyorum ama resmen gökten huzur yağıyordu yada anason kokusundan kafayı bulmuştum.


Bitti mi sandınız? Biz kalktık ertesi günde Foça'ya gittik. Sakızlı dondurma yedik. Sezon henüz açılmamış olmasına rağmen o dondurmayı yemek için baya bi sıra bekledik.



Bir gece önce çizip gülün dallarına astığımız dileklerimizi de suya bıraktık çabucak gerçek olsunlar diye.

İşte şimdi bitti ohhh :)

1 yorum: